Bahri Korkmaz

Tarih: 28.01.2023 11:42

AL TAKKE, VER KÜLAH

Facebook Twitter Linked-in

 Siyasette hiç “yoğurdum kara” diyen olmaz. En küçüğünden en büyüğüne kadar bütün siyasi partilerin temsilcileri “en doğru düşüncenin” kendilerine ait olduğunu, “en iyi hizmetleri” kendilerinin yapacağını iddia ederler. Vatandaşlarımızın bu iddialara inanması için de kendi dönemleriyle ilgili çarpıcı sıfatlar bulurlar. “Eski Türkiye, Yeni Türkiye” gibi. Yapılanların akılda kalması için yapılan bu yakıştırmanın haklı olan yönleri de vardır, haksız olan taraflar da vardır. Malum; Türkiye 20 yılı aşkın süredir üçlü bir koalisyon tarafından idare ediliyor. Bu koalisyonun en büyük partisi bütün ipleri elinde tutsa da geriye kalan iki küçük partinin bu birliktelikte oldukça etkin olduğu da bir gerçek.
Türkiye Mayıs ayında genel seçime gidecek. Açıklamalar bu yönde… Üçlü koalisyon, seçimleri tekrar kazanarak yoluna devam etmek istiyor. Onlara karşı kurulan muhalefet koalisyonunda ise altı siyasi parti yer alıyor. Mevcut iktidarın söylemine göre Türkiye Mayıs'ta yapılacak seçimler ile Altılı Masa'dan kurtulacak. Muhalefetin oluşturduğu ittifaka göre ise Türkiye yapılacak ilk genel seçimde kendi tabirleriyle Türk tipi Başkanlık sistemi denilen “ucube sistemden” kurtulacak. Bu iddialara en iyi cevabı seçmenlerin vereceği bir gerçek. Diğer gerçekler ise ekonomik durumla ilgili… Ülke olarak kış mevsiminin en sert günlerine yeni yeni girmek üzereyiz. Kurak geçen sonbahar döneminden sonra başlayan kış aylarında da Ocak ortasına kadar vaziyet pek içi açıcı değildi. Susuzluktan barajların dibe vurduğu, orta Anadolu'da geniş obrukların açıldığı bir dönemi yaşıyoruz. Arada bir gün yağan yağmurlar da toprağı doyurmuyor sadece suluyor o kadar. Susuzluk bitecek diye umutlanırken kesilen yağmurlar yeniden aklı başında herkesi düşünmeye sevk ediyor.  Ekonomik sıkıntıların üstüne bir de kuraklık çökerse iyice yandık demektir. Eski Türkiye, Yeni Türkiye kıyaslaması yapılırken dile getirilen en büyük argüman Eski Türkiye'de görülen benzin, mazot, tüp gaz, sigara, şeker, ekmek kuyrukları idi. Hatta 1970'li yılların tamamında ortaya çıkan bu görüntüler, yerli filmlere bile konu olmuştu. Anarşinin iyice sindirdiği toplum bir de kuyruklardan çekmişti. Yıllar yılları kovaladı. 12 Eylül 1980'de yaşanan askeri darbeden sonra dört eğilimi birleştirdiğini iddia eden Turgut Özal'ın kurduğu parti iktidar oldu. Özal'ın icraatları ile 80'li ve 90'lı yıllar tamamlandı. Vatandaşlarımız O'nun döneminde bahsettiğimiz kuyrukları yaşamadılar. Sonra 2000'li yıllar başladı. 2000 yılına Batılı toplumlar, “Milenyum Yılı” adını verdiler. Dilimize de kolay gelen Milenyum Yılından bayağı umutlandık. Yılın başında girip sonundan çıkarak her şeyimizin değişeceğini düşündük. 2000 yılı bittiğinde hiç de öyle olmadığını gördük. Değişim için çok çalışmak gerektiği gerçeği tekrar yüzümüze çarpıldı. Ülke olarak yokluktan, yoksulluktan ve kuyruklardan kurtulmanın yegane yolu çalışmak ve üretmek idi. 2000'li yıllar yeni umutlarla yol alırken 2002'de Türkiye yeni bir siyasi anlayış ile tanıştı. Bu siyasi anlayışa göre yokluk, yoksulluk ve yasaklar tamamen kaldırılacaktı. Kuyruklar zaten bir daha ortaya çıkmayacaktı. Bu siyasi anlayış bayağı mesafe almışken bir zamanlar hizmet hareketi adıyla yere göğe sığdırılamayan yapılanma ile ters düşüldü. Onlarla işbirliği yapılan dönemde bırakın eleştirmeyi yan bile bakılamayan bu hareketin mensupları, terör örgütüne üye olmakla suçlanıp tutuklandı. Pek çoğu hapse atıldı. Gözü açık olanlar yurt dışına kaçtılar. Türk halkı “Neler oluyor?” sorusunun cevabını ararken bütün dünyayı etkisi altına alan corona virüs dönemi başladı. Corona virüsün en etkili olduğu 2-3 yıl  içinde bütün ekonomik dengeler alt üst oldu. Pek çok alanda üretim aksadı. İşyerleri kapandı. İnsanlar işsiz kaldı. Üretimdeki çarklar durunca yokluk, kıtlık ve kuyruk dönemi tekrar başladı. İnsanlar ucuz benzin, ucuz çiçek yağı, ucuz ekmek, ucuz et, ucuz patates ve soğan almak için satış yerlerinde kuyruklar oluşturdular. Türk filmlerine konu olan kuyruk diyalogları yeniden geri geldi. Şu anda kim ne derse desin sıkıntı büyük. Halkın büyük kısmının geliri, giderlerini karşılamıyor. Ay başı geldiğinde vatandaşlarımızın bankalar arasındaki “turu” başlıyor. “Al takke ver külah” yapılarak ve de borç borçla kapatılarak gün kurtarılmaya çalışılıyor. Bu şartlarda seçime giden Türkiye'de  mevcut sisteme “Tamam mı, devam mı?” denileceğine halkın çoğunluğu karar verecek.  


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —