Bütün dini ve milli bayramlarda mesaj yayınlayan herkes birlik, beraberlik ve kardeşlikten söz eder. Mesajlarda; hak, hukuk ve adalet kavramlarının önemi üzerinde durulur. Ancak bayram havası geçtiğinde her şeyin “siyaseten” söylendiği bir kez daha anlaşılır. Etkili ve yetkili makamlarda bulunanlar adeta “aslına” döner. Bilhassa iktidar gücünü elinde tutan siyasi oluşumlar, kendilerinden olmayan herkese karşı düşmanca tutumlarını sürdürürler. Tepede yaşanan bu tutarsızlık halk arasındaki sosyal ilişkilere de yansıdığından deyim yerindeyse “adamına göre muamele” faslına hiç ara vermeden devam edilir. Son yıllarda bu durumun daha keskin çizgilerle yaşandığına şahit oluyoruz. Düne kadar yerden yere vurulan ve bölücülük yaptıkları için kapatılması için şikayette bulunulan bir siyasi partinin bugün menfaatler uğruna nasıl baş tacı edildiğini görüyoruz. Zira olası bir anayasa değişikliğinde dün bölücü damgası vurulan bu siyasi partinin milletvekillerinin oylarına ihtiyaç duyulacak. Siyasi ikbalin garanti altına alınması için dünün bebek katiline bugün kurucu önder diyenlerin çıkması şaşırtıcı bir örnek olarak karşımıza çıkıyor. Yine izlenen Suriyeli ve Afgan göçmen politikasını eleştiren ve bu uygulamanın gelecekte büyük sorunlara yol açacağını belirten bir muhalif partinin lideri tutuklanıp cezaevine konuluyor. Adamına göre muamele bunlarla da bitmiyor.
Geride bıraktığımız senenin 30 Ağustos törenlerinde subay andını okuyup “Mustafa Kemal'in askerleriyiz” diyen yeni mezun teğmenlerin başına gelenleri hepimiz biliyoruz. Teğmenler, aylar süren ifade alma işlemlerinin ardından birilerinin saldırıları altında Silahlı Kuvvetlerden ihraç edildiler. Bu askerler, ebedi Başkomutan Mustafa Kemal'in askerleri değil midir? Teğmenler bunları yaşarken resmi subay kıyafetinin üstüne cübbe giyip sarık takan deniz subayı hakkında hiçbir cezai işlem uygulanmadı. Bu şahıs, sessizce emekli edildi.
19 Mart'tan itibaren İstanbul/Saraçhane'de günlerce mitingler düzenlendi. Bu mitinglerin sebebi, İBB Başkanının önce gözaltına alınıp sonra da tutuklanmasıydı. Muhalefet partilerinin en güçlü Cumhurbaşkanı Adayı olan siyasetçinin tutuklanması pek çok insanı rahatsız etti. Siyaseten aynı görüşten olmasalar bile binlerce vatandaşımız kendisinin ve ekibinin tutuklanmasına tepki gösterdi ve tepki mitinglerinde yer aldı. Tertip edilen mitinglerde pek çok slogan üretilip seslendirildi. Bu sloganlar arasında “Hak, hukuk, adalet” sloganı da vardı. Bu slogan, başı sıkışan herkesin her mitingde kullandığı bir söylemdir. Ancak mitinglere iştirak eden gençlerin bir kısmı hakkında dava açıldı. 14'ü tutuklu 49 kişinin yargılandığı soruşturmada “Hak, hukuk, adalet” sloganı “kanunsuz” bir söylem sayıldı ve suç delilleri arasında yer aldı. Asıl kabahatleri ise muhalefet etmek oldu tabii…
2 sene önce yaşanan Hatay depremin şehre verdiği zararı hepimiz biliyoruz. Bu kentimizde depremin yarattığı tahribat henüz tamamen giderilemedi. Hatta depremzedelerin bir kısmı 20 metrekarelik konteynırlarda ömür sürdürüyorlar. Kendileri için vaat edilen konutlar da henüz bitiremedi. Hatta yerel seçimler öncesinde iktidar tarafından kendilerine oy vermediği için bu şehrin perişan vaziyette olduğu itiraf edilmişti. Günler, günleri kovaladı. Yerel seçimlerde perişan Hatay halkı bu kez iktidar partisinden bir ismi Belediye Başkanı seçti. Seçimlerin üzerinden bir yıl geçti. Hatay Belediyesi, acılarıyla birlikte çileli bir ömür sürdüren bu kentin insanlarına önce konut yapmak yerine külliye yapmaya karar verdi. Hatta Kırıkhan İlçesinde yapılacak külliyenin temeli bile atıldı. Belediye de bu icraatını büyük bir hizmetmiş gibi sosyal medya hesabından duyurdu. Külliye projesi içinde yer alan hafız hazırlama odası adlı bölüm ise en dikkati çeken bölüm oldu. “Koyun can derdinde, kasap et derdinde” lafı bu icraatla ete kemiğe bürünüp önümüze geldi. Şimdi bu projeyi, muhalefet partilerine mensup bir belediye başkanı yapsaydı vay haline… Kendisi için edilmedik hakaret kalmazdı. “Operasyon yapma, gözaltına alma ve tutuklama” süreçlerinden en fazla etkilenenlerin başında gazeteciler geliyor. Muhalif kalemlerin, söyledikleri her söz, yazdıkları her yazı didik didik edilip içinden suç unsuru bulunuyor. “Halkı kin ve düşmanlığa teşvik etmek” ve “Yalan haber yaymak” en fazla kullanılan iki suç unsuru. Geçtiğimiz günlerde iktidar yanlısı bir gazeteci de bu gerekçelerle gözaltına alındı. “Ana muhalefet partisine kayyum atanacak” diyen bu şahıs, ifadesi alınıp yurt dışına çıkış yasağı ile serbest bırakıldı. Bu karar verilirken ikiz çocuklarının olduğu da göz önünde bulundurulduğu yazıldı. Muhalif kalemler, günlerce hapiste tutulurken çocukları ve aileleri hiç düşünülmedi mi? Devir; “adamına göre muamele” devri… Gerisi boş laf… BAHRİ KORKMAZ